ADANA BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ
21.
ULUSLARARASI ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ BAŞLIYOR
TÜRK SİNEMASI’NI
ALTIN KOZA HEYECANI SARDI..
3 Eylül 2014, Çarşamba günü 21. Altın Koza Film Festivali
organizasyonu Çırağan Palace Kempinski Hotelde Basın toplantısı düzenleyerek
festivali bilgilendirdi.
20 Eylül'de Adana'da yapılması beklenen 21. Altın Koza Film Festivali'nde dereceye giren en iyi filme 350 bin lira ödül verilecek. Ödül töreni için yerli ve yabancı çok sayıda sinemacı davet edildi. Öte yandan bu yılki festivalde Türk sinemasının 100. yılının kutlanması bekleniyor.
Adana'da yapılacak olan 21. Altın Koza Film Festivali için geri sayım başladı. 15-21 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek olan festival için Çırağan Sarayı'nda tanıtım toplantısı yapıldı. Buradaki toplantıya Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, sinema derneklerinin temsilcileri, sanatçılar ve bazı davetliler katıldı. Açılış konuşmasını yapan Sözlü, festivale ev sahipliği yapmaktan dolayı mutlu olduklarını ifade etti. Sözlü konuşmasına şöyle devam etti:
Aralarında Derviş Zaim'in yönettiği 'Balık' filminin de bulunduğu 12 filmin jüri önüne çıkması bekleniyor. 20 Eylül'de yapılacak ödül töreninde en iyi film seçilecek eser 350 bin liranın da sahibi olacak. Tüm kategorilerde ise 630 bin liralık ödül dağıtılması bekleniyo21. Altın Koza Uluslararası Film Festivali tanıtım toplantısı İstanbul'da Çırağan Sarayı'nda gerçekleştirildi. Toplantıya, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, Milliyetçi Hareket Partisi Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve eski Milli futbolcu Saffet Sancaklı Altın Koza A.Ş Başkanı Candan Yaygın , Adana Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanı Ozan Aksu, oyuncular Yusuf Sezgin, Mehmet Aslan'ın yanı sıra fazla sayıda davetli katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü Adana'nın bir sinema merkezi olacağını söyleyerek, ""Ülkemize sinema başta olmak üzere tüm sanat dallarında yatırım yapmaya hizmet etmeye devam edeceğiz. Bunu Adana'da sanata sinemaya destek vermenin ötesinde ülke sanata ve sinemaya destek verme anlamına geldiğini iyi biliyoruz. Festival kapsamında zengin ve özenle hazırlanmış bir içerikle sanatçılarımızın önüne çıkacağız. Bir hafta boyunca festival Türk ve dünya sinemacılarının buluştuğu önemli bir merkez olacak. Film gösterimlerinin yanı sıra çeşitli söyleşiler olacak. Altın Koza ilk defa merkezin dışında ilçelerde de festival kapsamında konserler verilerek hemşehrilerimizi içine çekecek.
21. Altın Koza film festivalinde bu yıl dünyanın birçok ülkesinden filmler belgeseller olacak. Söyleşiler, sergiler konserler bir hafta boyunca halkla buluşacak. Adana'nın merkezinin dışında da gerçekleşecek konserlerle vatandaşlarımızı Altın koza film festivalinin içine çekeceğiz. Festivalde Ulusal uzun metrajlı film yarışması, milli talebe filmleri yarışması, Akdeniz ülkeleri kısa film yarışması olacak. 20 Eylül Cumartesi yapılacak törenle devasa ödüller olacak" diye söyledi. Yarışmanın ödüllerini de açıklayan Sözlü, "Ulusal Uzun Metrajlı Film yarışmasında yekün 630 bin lira mükafat verilecek. Ulusal Öğrenci Filmleri yarışmasında 30 bin lira, Akdeniz Ülkeleri Kısa Film yarışması dört ayrı kategoride 40 bin liralık mükafat verilecek. Altın Koza film festivalinin Film gösterimlerinin de bedelleri iç 740 bin lira ile sinemaya katkısı olacak. Bu da küçümsenmeyecek bir meblağ." ifadelerini kulandı. Festivalin bu seneki temasının Türk Sinemasının 100. Yılı olduğunu söyleyen Sözlü, "Bu yıl Altın Koza Film festivaline Damgasını vuracak tema Türk sinemasının 100. Yılı. Türk sineması dünyada mühim bir yere sahip. Türk sinemasını beğeniyorum" diye söyledi.
Altın Koza Film Festivali'nde bu yıl uzun metrajlı film yarışmasına 45 film başvurdu. Filmlerden 12'si finale kaldı. 15-21 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek festivalde Türk Sineması'nın 100.Yılı da kutlanacak. Cannes'da gösterilen filmler de Altın Koza Film Festivali'ne izleyiciyle buluşacak.
Bu yıl 15-21 Eylül 2014 tarihleri arasında düzenlenecek Adana Büyükşehir Belediyesi 21. Altın Koza Film Festivali için geri sayım başladı.
Ülkemizin önemli
kültür – sanat etkinliklerinden biri kabul edilen festival, bu yıl da
ülkemizden ve dünyadan kısa ve uzun metraj filmler ile belgeselleri
sanatseverlerle buluşacak. Festivalin gösterim bölümünde dünyadaki çeşitli
festivallerden ödül almış filmlerin Türkiye prömiyerleri gerçekleşecek.
Festivalde 205 film sinemaseverlerin beğenisine sunulacak.
Ulusal Uzun
Metraj Film Yarışması, Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması ve
Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması yılın iddialı yapımlarının çekişmesine
sahne olacak.
Bunların yanı sıra
atölye çalışmaları, söyleşiler, sergiler, konserler de festival
kapsamında sanatseverlerle buluşacak.
TÜRK SİNEMASI’NIN
100. YILI ALTIN KOZA’DA KUTLANACAK
Festivale damga
vuracak tema ise, Türk Sinemasının 100. yılı… 16 Eylül Salı günü
gerçekleştirilecek Açılış Töreni’nde sinemamızın 100. Yılı,
sinema emekçilerinin katılımıyla kutlanacak.
Yine
Türk Sineması’nın 100. Yılı temalı söyleşiler ve sergiler 15 –
21 Eylül haftası boyunca sanatseverle buluşacak.
FESTİVAL YARIŞMALARI
Ulusal Uzun
Metraj Film Yarışması
Son bir yıl içinde
çekilmiş Türk filmlerinin başvurduğu yarışmada, 12 film jüri önüne
çıkacak.
Finalist
filmler şöyle:
Balık / Yönetmen: Derviş Zaim
Beni Sen Anlat / Yönetmen: Mahur Özmen
Deniz Seviyesi / Yönetmen: Nisan Dağ, Esra Saydam
Firak / Yönetmen: Halil Özer
Gittiler: Sair ve Meçhul / Yönetmen: Kenan Korkmazİçimdeki
Balık / Yönetmen: Ertan Velimatti Alagöz
Neden Tarkovski Olamıyorum? / Yönetmen: Murat Düzgünoğlu
Nergis Hanım / Yönetmen: Görkem Şarkan
Silsile / Yönetmen: Ozan Açıktan
Toz Ruhu / Yönetmen: Nesimi Yetik
Yağmur: Kıyamet Çiçeği / Yönetmen: Onur Aydın
Yola Çıkmak / Yönetmen: Evren Erdem
Başkanlığını
daha önce düzenlenen Altın Koza Film Festivallerinde en iyi film ve
en iyi yönetmen ödüllerini de almış olan ünlü yönetmen Reha
Erdem’in üstleneceği jüride;‘11’e 10 Kala’ filmi ile yine Altın
Koza’da en iyi film ödülü kazanmış yapımcı Nida Karabol, ulusal ve
uluslararası pek çok ödüllü filmde görev almış görüntü yönetmeni
Gökhan Tiryaki, geçen yıl “Yozgat Blues” adlı filmiyle Altın
Koza’da en iyi film ödülünü kazanan, sinemamızın genç yönetmenlerinden
Mahmut Fazıl Coşkun, 20. Altın Koza Film Festivali’nin en iyi kadın
oyuncu ödülü sahibi Ahu Türkpençe, Cannes’dan Altın Palmiye ile dönen
“Kış Uykusu” filminde de yer alan ödüllü oyuncu Ayberk Pekcan ile
“Gönül Yarası” ve “Av Mevsimi” gibi birçok unutulmaz filmde çalışmış
müzisyen Tamer Çıray görev alacak.
Yarışmada,
‘En İyi Film’ seçilecek eser, 350.000 TL’lik ödülün sahibi
olacak. Tüm kategorilerde ise, toplam 630.000 TL ödül dağıtılacak. Ödüller,
20 Eylül Cumartesi gecesi yapılacak Ödül Töreni ile sahiplerini
bulacak.
ULUSAL UZUN
METRAJ FİLM YARIŞMASI
ÖDÜLLERİ:
En İyi Film Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 350.000,00-TL.
Yılmaz Güney Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 75.000,00-TL.
Adana İzleyici Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 25.000,00-TL.
En İyi Yönetmen Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 50.000,00.-TL
En İyi Senaryo Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 20.000,00-TL.
En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 20.000,00-TL.
En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 20.000,00-TL.
En İyi Müzik Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 15.000,00-TL.
En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 15.000,00-TL.
En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 10.000,00-TL.
En İyi Kurgu Ödülü: Altın Koza Heykeli ve 10.000,00-TL.
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü: Altın Koza Heykeli ve
10.000,00-TL.
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü: Altın Koza Heykeli ve
10.000,00-TL.
Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü: Altın Koza Heykeli
Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü: Altın Koza Heykeli
SİYAD En İyi
Film Ödülü
Festival kapsamında
verilecek ödüllerden biri de, SİYAD (Sinema Yazarları Derneği)’nin
vereceği ‘SİYAD En İyi Film Ödülü’.
21. Adana Altın
Koza Film Festivali SİYAD En İyi Film Ödülü’nü belirleyecek sinema
yazarları Elif Tunca, Murat Özer, Selim Eyüboğlu’ dan oluşuyor
FİLM – YÖN Jürisi
21. Altın Koza
Film Festivali’nde Film Yönetmenleri Derneği (Film-Yön) de En İyi Yönetmen
ödülü verecek.
Bölümün jüri
üyeleri yönetmenler, Atalay Taşdiken, Canan Gerede, Melik Saraçoğlu.
Ulusal Öğrenci
Filmleri Yarışması
Ülkemizdeki güzel
sanatlar ile iletişim fakültelerinin sinema – televizyon bölümlerine
devam eden öğrencilerin katılabildiği ve filmlerin kurmaca, belgesel,
canlandırma ve deneysel dallarında değerlendirildiği Ulusal Öğrenci
Filmleri Yarışması’nda bu yıl, ülkemizdeki çeşitli üniversitelerden
31 filmin yarışmaya hak kazandı.
Ön değerlendirme
kurulunda; sinema yazarı Senem Erdine, yönetmenler Mehmet Güleryüz ve
Ahmet Sönmez görev yaptı.
Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması’nda her dört dalda en iyi film seçilen
esere 7.500 TL ödül verilecek, toplamda 30.000 TL ödül dağıtılacak.
Eser sahibi öğrenciler her yıl olduğu gibi festivalde konuk edilerek
yurtiçi ve yurtdışındaki sektör profesyonelleriyle bir araya
gelecekler. Eserlerinin gösterimlerinin ardından çeşitli söyleşiler
yapacak, etkinliklere katılacaklar.
Akdeniz Ülkeleri
Kısa Film Yarışması
Akdenizli kısa
filmcilerin buluşma noktası haline getiren geleneksel Akdeniz Ülkeleri Kısa
Film Yarışması’na İspanya, Türkiye, Fransa, Yunanistan, Hırvatistan,
Portekiz, Suriye, Ürdün, Slovenya, Lübnan ve Kosova gibi ülkelerden
yaklaşık 500 eser başvurdu.
Kurmaca, belgesel, canlandırma ve deneysel dallarında toplam 63 filmin yer alacağı yarışmada, her dalda en iyi film seçilen eser, 10.000 TL’lik ödülün sahibi olacak. Yarışmada toplam 40.000 TL ödül dağıtılacak.
GÖSTERİM
BÖLÜMLERİ
DÜNYA SİNEMASI
Festival yine dünya
sinemasının seçkin örneklerinin Türkiye Prömiyerlerini gerçekleştiriyor.
CANNES’DAN
ADANA’YA
Festivalde, bu yıl
yine merakla beklenen filmlerin Türkiye ilk gösterimleri yapılacak!
İşten atılmanızı
engelleyecek tek şey mesai arkadaşlarınızın alacakları primden vazgeçmeleri
olsaydı, ne olurdu? İki Gece, Bir Gün (Two Days, One Night) bu basit
ama devasa ikilem üzerinden dayanışma ruhunu hatırlatıyor. Oscar’lı
Fransız kadın oyuncu Marion Cotillard, patronun işçiyi işçiye düşürüp
kenara çekildiği bu ahlaki ikilemde başrolde. Cotillard'ın bir hafta
sonu boyunca işini kaybetmemek için diğer çalışanları iknaya çalışması,
insan onurunu sınava tabi tutuyor. İki Altın Palmiye sahibi Belçikalı
kardeş yönetmenler Jean-Pierre ve Luc Dardenne de yine yarıştıkları
Cannes'da “Oyuna gelmemek gerek. Bu ekonomik değil ahlaki bir seçimdir.
Dayanışmaya inanıyoruz” demişlerdi.
Güvenlik ve
refah adına yetki verdiğiniz ama aksine sömürüldüğünüz devlet ve
sistemde haliniz ne olur? Cannes'da en iyi senaryo ödülü alan Leviathan, günümüz
Rusya'sının yükselişindeki yolsuzluk ve ahlaki çöküşü anlatan derin
bir yozlaşma filmi. Nitekim Kremlin'in de memnuniyetsizliğini açıkladığı
üzere yetenekli sinemacı Andrey Zvyagintsev, sıradan bir vatandaşın mağduriyeti
üzerinden din, devlet ve mafya sarmalını eleştiriyor. İlk filmi “Dönüş”
le (2004) baş tacı ettiğimiz yönetmen, filmin adını Eski Ahit'teki
deniz canavarı ve İngiliz felsefeci Hobbes' un 'toplumsal sözleşmeyi önerdiği
ünlü kitabına nazire “Leviathan” koymuş.
83 Yaşındaki
efsane Fransız sinemacı Jean-Luc Godard, üç boyutlu yeni filmi Dile
Veda (Goodbye to Language) filmiyle Cannes'da Jüri Özel Ödülü aldı.
Yaratıcı görselliğiyle öne çıkan film, kadın- erkek ilişkileri,
totalitarizm, Nazi iktidarı gibi 20. yüzyılın en önemli meselelerinden
yola çıkarak insanoğlunun her daim bel bağladığı ama kuramadığı
iletişimsizlikten dem vuruyor, varoluş açmazımızı müstehzi bir edayla
parmağına doluyor.
Bir başka
üstat, Kanadalı yönetmen David Cronenberg'in Hollywood taşlaması Yıldız
Haritası (Maps to the Stars) da gayet müstehzi ve eğlenceli. Ünlülerin
karanlık sırlarla dolu yaşamlarını ve yüzeysel ilişkilerini tiye alan
filmde orta yaş sınırındaki gözden düşmüş ve nerotik eski bir starı
canlandıran Julianne Moore'un Cannes'da en iyi kadın oyuncu ödülü alması
şaşırtıcı değil. Robert Pattison ve Mia Wasikowska gibi genç starlar
da cabası.
Genç İtalyan
kadın yönetmen Alice Rohrwacher, Mucizeler (The Wonders) filmiyle
Cannes'daki ustaların arasından sıyrıldı ve ikincilik anlamına gelen Büyük
Jüri Ödülü'nü kazandı. Taşrada arıcılık yapan bir aile üzerinden
çevrecilikten azınlık sorunlarına kadar muhtelif konulara değinen
filmin merkezinde incelikli bir yeni yetme hikâyesi var.
İngiliz işçi
ve orta sınıfı insanlarına dair yaptığı şahane incelikteki
filmleriyle sevdiğimiz Mike Leigh, bu kez ünlü ressam Turner'ın
(1775-1851) hayatından bir kesimi anlattığı Mr. Turner’la karşımızda.
Başroldeki kadim dostu ve favori oyuncularından Timothy Spall'ın
Cannes'da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldığı film, soyuta yakın
tablolarının renk ve dinamiğiyle nice sinemacıya ilham olmuş ressamın
ilham ve açmazlarını anlatıyor. Görüntü yönetmeni Dick Pope'un tablo
misali görüntüleriyle öne çıkan film, ressamın dramatik çözülme
anlarını incelikle verişiyle takdire şayan.
İngiliz üstat
Ken Loach'un İrlanda'daki bağımsızlık mücadelesi sonrası,
1930'lardaki politik baskıları anlattığı Jimmy's Hall, bu yıl
yarıştığı Cannes'a dayanışma havası getirmişti. 2006'da Altın
Palmiye kazandığı “Özgürlük Rüzgârı” ndan sonra yeniden İrlanda
açmazına dönen Loach, memleketinden sürgün edilen tek İrlandalı
olarak tarihe geçen Jimmy Gralton’ın yaşamından bir kesit anlatıyor.
Jimmy, İngiltere'ye karşı bağımsızlık yandaşı olduğundan ABD'ye kaçmak
zorunda kalmış ve 10 yıl sonra döndüğü köyünde yeniden açtığı
halkevi nedeniyle kilise ve yöre zenginlerinin tepkisini toplamıştı.
Ünlü
oyuncu Asia Argento, 10 yıl aradan sonra Incompresa filmiyle
yeniden kamera arkasında. Boşanma arifesindeki sanatçı ailesi tarafından
ihmal edilen Aria adındaki dokuz yaşındaki kızın 1980'lerde yaşanan öyküsünde
kuşkusuz Argento'nun kendi geçmişinden de izler var ama yönetmen bu kez
kara mizahı eksik etmemiş. Sadece kedisinden teselli bulan Aria
sevgisizlik ve yanlış anlaşılmanın sarsıntısıyla beklenmedik bir
karar verecektir. Dünya prömiyerini Cannes'da yapan filmde Charlotte
Gainsbourg de rol alıyor.
Güzel bir
Noel gecesi arifesi, bir yabancının beklenmedik trajik ölümü, iki aile
ve olaylara dair üç farklı bakış açısı; kara film türündeki İnsan
Sermayesi (Human Capital) aslında kapitalizmin açgözlülüğü ve
insan hayatına biçilen değersizliğini öne çıkarıyor. Bu yıl İtalyan
Oscarları sayılan Donetalla'da en iyi film de dahil yedi ödül kazanan ve
gişe hasılatı kıran filmde İtalyan sinemasının iki önemli kadın
oyuncusu Valeria Golina ve Valeria Bruni Tedeschi de var. Stephen
Amidon’un çok satan aynı adlı kitabından uyarlanan filmin ödüllü yönetmeni
Paolo Virzi, bir cinayet gizeminden yola çıkarak ünlü Como gölünün
yakınlarındaki bir grup insanın para takıntısını, kültürel ve sınıfsal
açmazları şık ve rafine bir anlatımla kotarmış.
Afrika, Afrika...
Afrika
sinemasının en önemli sinemacılarından Abderrahman Sissako’nun bu yıl
yarıştığı Cannes'da Ekümenik Jüri Ödülü’nü kazanan filmi Timbuktu, her
türlü baskıya rağmen insanın varoluş güdüsünü öne çıkarıyor.
Can alıcı konusuna rağmen şiddeti açıkça göstermeden ve hatta
yasakların nasıl da absürde tekabül ettiğini gündelik detaylarla ve
arada şiirsel dokunuşlarla gösteren film, muhtelif kadın portreleriyle
de gayet cesur. Ülkesi Mali’nin kuzeyinde şeriat yasalarından dolayı
futbol, müzik gibi gündelik keyiflerin dahi yasaklanmasıyla yaşanan sıkıntıları
incelikli ve mizahi bir bakışla anlatan film, insana dair umudunu koruyor.
Yönetmen, şeriat yasalarına göre taşlanan bir kadının haberinden yola
çıkmış.
Cesaret (Difret), Afrika'da
yaşanan bir başka insanlık trajedisini konu alıyor. Sundance ve
Berlin'den seyirci ödüllü film, Etiyopya'da 1996 yılında 'geleneklere
uygun şekilde' kaçırılarak evlendirilmek istenen 14 yaşındaki çocuk
gelinin tecavüzcüsünü öldürmesi üzerine başlayan yargı sürecini
anlatıyor. Bir kadın avukatın davayı üstlenerek 'nefsi müdafaa'
savunmasıyla ölüm cezasından kurtardığı genç kızın yaşadıkları
ülkedeki benzer trajedilerden sadece birisi. İlk filmiyle Zeresenay
Berhane Mehari, memleketindeki gelenekler ve medeni yasalar arasındaki uçurumu
da vurguluyor.
Beyaz Gölge
(White Shadow) Afrika'dan inanması zor ama gerçek bir 'insan avını'
anlatıyor. Venedik ve Sundance'ten ödüllü filmin yönetmeni Noaz Deshe,
Tanzaya'da 'büyücü doktorlar' tarafından organları kullanıldığı için
büyük paralar karşılığı resmen 'avlanan' albinoların trajedisini
konu almış.
Çatışma her
yerde...
Suriye'deki iç
savaşta yaşanan dehşeti en iyi anlatan belgesel olarak nitelenen Gümüşlü
Su, Suriye’nin Otoportresi (Silvered Water, Syria Self-Portrait)’nin iki
yönetmeni Wiam Simav ve Ossama Mohammed'e göre aslında film '1001
Suriyeli tarafından çekildi'. Filme Suriyelilerin cep telefonlarıyla çektikleri
görüntüleri de ekleyen sinemacılar, kuşatma altındaki Homs kentinden
ürpertici anları olanca gerçekçiliğiyle aktardıkları kadar kişisel
deneyimlerini de yansıtmışlar.
Sibel
Kekilli'nin başrolde oynadığı Ayrılık'la tanıdığımız Avusturyalı
yönetmen Feo Aladağ, ikinci filmi İki Dünya Arasında (Zwischen
Welten) ile Afganistan açmazına bakıyor. Çatışma ortasındaki bir
Alman asker (Ronald Zehrfeld) ve çevirmen Afgan genci (Mohamad Mohsen) arasındaki
dostluğu anlatan filmi olay mahallinde, Afganistan'da çekilmiş. Birbirine
yabancı iki kültürün savaş âleminde buluşmasını anlatan film, farklılıklarımızdan
ziyade insani açıdan benzerliklerimizle ilgileniyor, vicdan ve emirlerin
birbiriyle çatışmasının altını çiziyor.
Cezayir asıllı
ünlü Fransız yönetmen Rachid Bouchareb Düşmanın Yolu (
Bir İnsanı
Öldürmek (To Kill a Man), ailesine sataşanlara karşı çaresiz
kalan ve yasalarla dahi adalet sağlayamayan halim selim bir babanın çaresizliği
üzerinden bir intikam öyküsü anlatıyor. Bu ilk filmiyle Sundance Film
Festivali'nde Büyük Jüri Ödülü'nü kazanan Şili sinemasının genç yönetmenlerinden
Alejandro Fernandez Almendras'dan çarpıcı bir suç ve ceza öyküsü.
Son dönem yükselişteki
Yunan sinemasından çarpıcı bir örnek olan Stratos, kiralık bir katilin
cinayetleri üzerinden ülkenin içinde debelendiği ekonomik kriz dönemindeki
ruhsal ve ahlaki çöküşü anlatıyor. Yannis Economides, bu dördüncü
filminde yine etkileyici bir atmosfer yaratmış. Başrolde ise Yunanistan'ın
tanınmış oyuncularından Vangelis Mourikis var.
Çin'in
kuzeyindeki küçük bir kasabada işlenen cinayetler, polis takibi, çatışmalar
ve katilin peşinde yıllara uzanan bir sır. Polisiye türünün sağlam örneklerinden
olan Diao Yinan'ın yönettiği Çin yapımı İnce Buz, Kara Kömür (Black
Coal, Thin Ice), bu yıl Berlin'de hem büyük ödül Altın Ayı'yı
kazandı hem de işinden atılan ama sonradan olaylara dahil olan polisi
canlandıran başrol oyuncusu Liao Fan En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık
görüldü.
İlk filmi
“Marian” ile öne çıkan Çek yönetmen Petr Vaclac, yeni filmi Çıkış
(The Way Out)’da genç bir Roman kadınının gündelik hayattaki mücadelesini
anlatıyor. Azınlıklara karşı toplumsal önyargılar ve kendi çevresindeki
geleneksel bakış arasında sıkışan genç kadın rolündeki Klaudia
Dudova, oyunculuğuyla övgüler topladı.
Farklı
olana karşı önyargılar ve engellemelere karşı direnme çabası 25 yaşındaki
Rus sinemacı Ivan I. Tverdovsky'in de derdi olarak Islah Sınıfı (Correction
Class)’ta karşımıza çıkıyor. Bedensel engelli genç bir kızın
evdeki eğitimden sonra hevesle başladığı okulda karşılaştığı
sorunları anlatan film, Karlovy Vary Film Festivali'nin 'Batının Doğusu'
yarışmasında en iyi film ödülünü aldı.
ÜÇ ÜLKE ÜÇ FİLM:
AZERBAYCAN, KAZAKİSTAN,
KIRGIZİSTAN
Azerbaycanlı
genç yönetmen Asif Rustamov, ilk filmi Nehirden Aşağı (Down the
River) ile baba ve oğul arasındaki ebedi hesaplaşamama halini anlatıyor.
Babası Ali'nin koçluk yaptığı kürek takımındaki bir gencin ilk aşkı
ve babasına kendisini ispat etme çabaları yönetmenin incelikli, sessiz
ve derin yaklaşımıyla evrensel bir anlatıma dönüşüyor.
Son yıllarda yükselişe
geçen Kazakistan sinemasından bir örnek Mülk Sahipleri (The Owners).
Ellerinde sadece başlarını sokacak bir evleri olan yoksulların, onu da
kaybetmemek için giriştikleri bürokratik mücadelenin anlatıldığı
filmin ilk gösterimi Cannes Film Festivali'nde yapıldı. Ödüllü Kazak yönetmen
Adilkhan Yerzhanov'un bu üçüncü uzun metrajlı filminde, annelerinden
miras kalan eve yerleşmek isterken otoritenin her tür engeline takılan
kardeşlerin hikâyesini anlatılıyor.
60'lı yıllar,
yağmurlu bir gece ve telefon kulübesinin yanında müşteri bekleyen bir
taksi; Kırgız yönetmen Ernest Abdyjaparov, müthiş bir siyah-beyaz
estetiğiyle çektiği Taksi ve Telefon (Taxi and Telephone)’da dönemin
Sovyetler Birliği etkisindeki atmosferi yaratsa da son kertede mizahi bir
yaklaşımla aşk, sadakat ve dostluk gibi evrensel temalarla ilgileniyor.
Kimi aldatan kocasından ya da ailesinden kaçmış veya iş seyahatine çıkmış
yolcuların 60 rublelik taksi ücretini paylaşmak için fazladan müşteri
beklediği gecenin ortak noktası birbirleriyle sohbet gayretleri ve
sevdikleriyle yaptıkları telefon görüşmeleri olacaktır. Telefonun diğer
ucundaki hayatları da dahil eden Kırgız filmi, Tacikistanlı yazar Ato
Hamad'ın oyununda uyarlanmış.
KARA FİLMLERİN
PARLAK ÇİFTİ: BACALL, BOGART
Hollywood'un
efsane çifti Lauren Bacall ve Humprey Bogart'ın birlikte rol aldıkları
üç sinema klasiği 21. Altın Koza Film Festivali'nde. Yakınlarda
kaybettiğimiz ünlü Amerikalı kadın oyuncu Baccal'ı dünya
vizyonuna çıkaran ilk filmi Sahip Olmak ya da Olmamak (To Have or Not to
Have), kara film türünün en başarılı örneklerinden Büyük
Uyku (The Big Sleep) ve ikilinin birlikte son filmi olan Key Largo festival
seyircisiyle buluşuyor.
Lauren Bacall
sadece güzelliğiyle değil, benzersiz zerafeti ve en çok da müdanasız
tavırlarıyla 1940'lı yılların kadın imajını yeniden yarattı. İlk
sinema filmi olan Sahip Olmak ya da Olmamak’ taki (1944) ilk cümlesiyle
('Kibriti olan var mı?') işi bitirdiği söylenebilir. Boğuk çatallı
sesi, şahane endamı ve çenesini hafif eğerek gözlerini karşısındakine
kilitlediği meşhur 'bakışı'yla zaten dert anlatmak için lafa bile
fazla gerek duymamıştı. Yine de Humprey Bogart'ın 2. Dünya Savaşı döneminde
Fransız direnişçilerine kerhen katılan bir Amerikalıyı canlandırdığı
filmde Bogie'ye alaycı bir edayla söylediği meşhur cümleler sinema
tarihine mal oldu: “Nasıl ıslık çalacağını biliyorsun değil mi? İki
dudağını bir araya getirip üflüyorsun”.
O dönem
deneyimsiz bir oyuncu olan Bacall, meşhur 'bakış'ının ortaya çıkışını
ise “Heyecandan o kadar titrerdim ki başımı sabit tutmanın tek yolu çenemi
göğsüme doğru indirip bakışlarımı Bogie’ye doğru kaldırmaktı”
sözleriyle anlatmıştı. Hiç bozulmayan saçı, ince tasarım ürünü kıyafetleri
ve illa ki bu bakışıyla Amerikan usulü cazibe stilini yarattı.
“Kasablanka”yla sert erkek imajına fedakâr ve hisli adam özellikleri
kazandırsa da bir dünya starı olarak Bogie'nin karşısına cazibe tanımayan
bir kadın karakter koymak kuşkusuz yönetmen Howard Hawks'ın parlak
fikriydi. Dönemin anlayışına göre gayet cesur bir karar veren Hawsk 'En
az Bogie kadar cüretkâr bir kadın yaratmak istedim” demişti. Nitekim
esprili, zeki, şahane güzellikteki bu kadın kimsenin karşısında
ezilmiyordu. Ernest Heminway'in romanından serbest uyarlanan bu filmde
ikilinin sinema perdesinden taşan kimyası sansasyon yarattı. Henüz 19 yaşında
olan Bacall ile 44 yaşındaki Bogart gerçek hayatta da aşık oldular,
evlendiler, iki çocukları oldu, politik çıkışlarda birarada oldular,
aydınları 'komünist' yaftasıyla avlatan senatör McCarthy'ye karşı
direndiler ve Bogie'nin kanserden ölümüne dek ayrılmadılar.
Hawks ikilinin
beyazperdedeki bu eşsiz uyumunu Büyük Uyku (The Big Sleep) (1946) ile sürdürmeyi
başardı. Ünlü yazar Raymond Chandler'ın kural tanımaz ve hafif serkeş
özel dedektifi Philip Marlowe karakterindeki Bogart, zengin ve hasta müşterisinin
şımarık kızı rolündeki Bacall'ın cazibesine dayanamayacaktı. Şarkı
söyleyen, kumar oynayan ve gece klüplerinde pervasızca salınan Bacal ile
onun çekiciliğine kapılmaktan kendini alamayan 'ser erkek' Bogart'ın
arasındaki laf düelloları hala sinema tarihinin en baştan çıkarıcı
sahneleri arasındadır. Kararoman ve kara film türü, eski polisiye anlayışını
artık sarsmıştı bir kere. Savaş sonrası ABD'sinde seyirci artık
adaletin sağlandığı 'peri masallarına' değil gerçekçi öykülere
meylediyordu. Yozlaşmış kapitalist düzende mafya, polis ve politikacı
sarmalına takılan ama pes etmeyen özel dedektifimizi anlatan “Büyük
Uyku” türünün en iyileri arasına girdi.
İkilinin
birlikte son filmi olan Key Largo (1948) da savaş sonrası kuşağın ruh
halini yine kara film türünde resmediyordu. Savaşın acılarından sonra
hayata ve sisteme inancını kaybeden alaycı ve umursamaz bir kuşağın
yansımasıydı. Ölen asker arkadaşının dul karısı rolündeki Bacall'ı
korumaya çalışan gazi karakterindeki Bogart, bir otel odasına tıkılıyor,
mafyaya ve fırtınaya yakalanıyordu. Üstad yönetmen John Huston'ın
kapalı mekânlarda yarattığı gerilim atmosferiyle de benzersiz bu film,
ikilinin yüzleşme sahneleriyle zirve yapıyor.
Lauren Bacall'ın
kariyeri kuşkusuz devasa. Bogie'siz şahane bir filmografisi, iki kez
prestijli Tony ödülünü kazandığı tiyatro oyunları, Oscar'a adaylığı,
Yaşam Boyu Onur Oscar'ı, sağlam politik duruşu, son yıllarına kadar köşesine
çekilmeden sinemayı etkin biçimde sürdürmesiyle bir Hollywood efsanesi.
CHARLIE CHAPLIN:
HİCİV DAHİSİ 125 YAŞINDA
Güç ve iktidar
hırsının sakilliği üzerine şahane bir kara komedi olan Büyük Diktatör,
sinema dehası Charlie Chaplin'in doğumunun 125. yılını kutlamak için
festivalde yenilenmiş kopyasıyla gösterilecek. Irkçılığa, güç ve
savaşa karşı duruşuyla tüm zamanların klasikleri arasına giren film,
üstadın “Her döneme uymasıyla maalesef bir insanlık ayıbı ama
umudum baki'' sözlerine nazire güncelliğini kaybetmiyor.
“Umutsuzluğa düşmeyin!
Üstümüze çöken bela, vahşi bir iştahın ve insanlığın gelişmesinden
korkanların duydukları acıların bir sonucudur sadece. Diktatörler yok
olup gidecek, halktan zorla aldıkları iktidar yine halkın eline geçecektir.
” Yoksul ama dürüst sıradan insanın sembolü Şarlo karakterinin yaratıcısı
ve sinema dehası Charlie Chaplin'in Büyük Diktatör (1940) filminin
sonundaki bu meşhur tiradı sinema tarihinin en bilinen konuşmalarından.
Filmde diktatörün dünya biçimli balonla oynadığı sahne güç ve
iktidar hırsının sakilliği üzerine şahane bir kara komedi olarak da
hafızalarımızda.
Avrupa'daki Nazi
ve Hitler iktidarının yükselişini eleştiren Chaplin, temelinde her türlü
güç ve iktidarın ihtiraslı ellerde nasıl da yıkıcı olabileceğinin
uyarısını yaptı. Kendisi de yıllar sonra 'Her döneme uyması maalesef
bir insanlık trajedisi ve ayıbı ama halk olarak mücadele umudum baki'
diyecekti. Diktatöre olan benzerliğini iktidarın baskı, yağma ve talanına
karşı kullanan bir mahalle berberi (Chaplin) ve aşık olduğu kızın (Paulette
Goddard) hayatta kalma mücadelesini anlatan film, ırkçılığa, güç ve
savaşa karşı duruşuyla tüm zamanların klasikleri arasına girdi.
Chaplin bu filmle komik ve iç ısıtan kıssadan hisse öykülerini daha da
ileri taşıdı ve politik taşlamaya 'yüksek sesle' geçiş yaptı. Üstadın
ilk sesli filmi olan “Büyük Diktatör”, yapıldığı dönemde ABD'nin
henüz Almanya ile müttefik olması nedeniyle yarattığı sansasyonla da
adeta filmin derdiyle örtüşür nitelikte. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük
bayrağı olan bu filme karşı muhafazakâr çevreler onu komünist
sempatizanı olarak yaftaladılar ve sonrasında Chaplin'in memleketi İngiltere'den
ABD'ye dönüşünün yasaklanacağı sorunlu ve uzun sürecin de başlangıcı
oldu.
İNSANLIĞIN TRAJİK
HALLERİ: HER DAİM SHAKESPEARE!
Shakespeare 450
yaşında
Kan, kin, aşk ve
intikam hezeyanları veya hayatın cilveleri ama ille de insan ruhunun karmaşık
derinlikleri ve politik açmazlar! Tüm zamanların oyun yazarı ve şairi
Shakespeare’in 450. doğum yılı vesilesiyle sinema tarihindeki üç önemli
sinema uyarlaması festival seyircisiyle buluşuyor.
En ünlü
trajedilerinden biri ve belki de en tartışılan karakterlerinden biri olan
Hamlet’in sayısız sinema uyarlamaları arasında Laurence Oliver'in yönettiği
ve başrolde oynadığı 1948 yapımı siyah-beyaz filmin yeri ayrı.
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!”; Hamlet'in ünlü varoluş
manifestosunu özetleyen bu cümleleri Shakespeare'in şiirsel dizelerine
uygun ritim ve manayla telaffuz eden benzersiz yetenek Olivier'den dinlemek
ve izlemek bir ayrıcalık. Hamlet'in felaketi kararsız bir aydın olarak
eyleme geçememesinden kaynaklı. Olmak, annesiyle evlenen ve babasını öldürdüğünden
şüphelendiği amcasından intikam almak mıdır? O halde 'olmamak' da
duruma müdahale etmemektir. Kararsızlığı nedeniyle ölümcül sona sürüklenen
Hamlet'in aksine bir başka üstat yönetmen ve oyuncu Orson Welles'in başyapıtı
Othello’ya (1952) adını veren karakterimiz trajik sona fazla düşünmeden
verdiği kararla sürüklenir. Shakespeare'in her döneme uyarlanabilen
trajedilerinin gösterişli ve yaratıcı örneği olarak Romeo ve
Juliet’in (1996) Baz Luhrmann versiyonu var. Kan davası olan iki ailenin
birbirlerine aşık olan çocuklarının bu ünlü hikayesini günümüz Los
Angeles'ına taşıyan filmde Leonardo di Caprio ve Claire Danes
performanslarıyla şahane, filmin soundtrack'i de benzersiz!
TUNCEL KURTİZ
ANISINA
Geçtiğimiz
yıl kaybettiğimiz Tuncel Kurtiz'in anısına, Türkiye'de gösterilmesini
çok arzu ettiği Korkunun Karanlık Gölgesi (Dunkle Schatten der
Angst) (1992) yıllar sonra Altın Koza vesilesiyle seyirciyle buluşacak.
Kurtiz'in yanı sıra Nur Sürer, Anette Uhlen, Aykut Kayacık gibi
oyuncuların da yer aldığı film, Berlin'e gelerek Almanya'ya iltica etmek
isteyen ama hiç konuşmadığı için memleketi, dili veya derdiyle ilgili
ipucu vermeyen bir kadın aracılığıyla Türkiye'nin yakın tarihinden
travmaları ortaya çıkarıyor. Alman otoritelerinin baskısına rağmen
olayın gizemini çözmeye kararlı bir doktor, kadının sessizliğinde
saklı sırları yani işkenceye uzanan politik baskıların yarattığı
dehşeti anlayacaktır. Alman yönetmen ve oyuncu Konstantin Schmidtz, aslında
yabancımız değil. 1991 yılında Oscarlı “Umuda Yolculuk ”ta
oyunculuk yapmış ve aynı yıl yine Tuncel Kurtiz ile çalıştığı
“Seni Seviyorum Almanya / Ich liebe Deutschland”u yönetmişti.
ÇOLPAN İLHAN
ANISINA
Festivalde bu yıl kaybettiğimiz usta oyuncu Çolpan İlhan anısına, Ömer
Lütfi Akad’ın 1959 yapımı Yalnızlar Rıhtımı isimli filmi
seyirciyle buluşacak.
ALTIN KOZA ÖDÜLLÜ
“GELİN” FİLMİ VENEDİK FİLM FESTİVALİ’NDEN SONRA ALTIN KOZA’DA
HÜLYA KOÇYİĞİT
“GELİN” FİLMİ GALASI İLE ADANA’DA
Türk Sineması’nın büyük ismi Ömer Lütfi Akad’ın başyapıtlarından
1973 yapımı Gelin’in yenilenmiş kopyası ilk kez Altın Koza Film
Festivali’nde gösterilecek. Filmin gösterimine yapımcı Fuat Erman da
katılacak.
Filmin yenilenmiş
kopyası ilk defa bu yılki Venedik Film Festivali’nde gösterilmişti.
TÜRK SİNEMASI
2014
Festival, son bir yıl içinde çekilen Türk filmlerini bir kez daha
izleyiciyle buluşturuyor. Bu kapsamda, Reha Erdem’in Şarkı Söyleyen
Kadınlar, Murat Nas’ın Ters Köşe, Ayşe Ayben Altunç’ın Eylül’ün
Kadın Yüzleri, Gürhan Özçiftçi’nin Ne Gelen Var Ne Giden, Berfi
Dicle Öğüt’ün Karda Açan Menekşeler, Reyan Tuvi’nin Yeryüzü
Aşkın Yüzü Oluncaya Dek, Orhan Çalışır, Cengiz Kültür ve Dirk
Meissner’in Zülfü Livaneli - Doğu ve Batı Arasında Bir Ses isimli
filmleri gösterilecek.
ORHAN KEMAL
100 YAŞINDAAdanalı ünlü yazar ve senarist Orhan Kemal’in doğumunun yüzüncü
yılı anısına oluşturulan bölümde, Eroğan Tokatlı’nın 72. Koğuş, Halit
Refiğ’in Gurbet Kuşları, Erden Kıral’ın Bereketli
Topraklar Üzerinde, Şahin Gök’ün Eskici ve Oğulları, Tunç
Başaran’ın Murtaza ile Mehmet Güleryüz’ün Sessizlerin
Sesi: Orhan Kemal isimli belgeseli izleyici önüne çıkacak.
GERÇEĞİN ÇÖLÜ
Gündem belirleyen belgeseller Adana’da
13 belgeselle devr-i alem
15-21 Eylül’de
gerçekleşecek 21. Adana Altın Koza Film Festivali, belgesellerle dünyanın
gündemini izlemeye devam ediyor. Uluslararası festivallerde başarı
kazanmış, gezegenin nabzını tutan belgeseller bu sene de festivalde başköşede...
Festival programının bu yıl daha da genişleyen Dünya Belgeselleri: Gerçeğin
Çölü başlıklı bölümünde 13 belgesel yer alıyor. İçinde yaşadığımız
gerçekliklere ayna tutan bu filmler, seyirciyi Abazya’dan Meksika’ya,
Suriye’den Finlandiya’ya, Macaristan köylerinden İsviçre dağlarına,
Gazze’den Tahran’a uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Seçkide öne çıkan
belgesellerden üçü ise Türkiye’ye dair.
Almanya’da
yaşayan Cem Kaya’nın, dünya prömiyeri bir kaç hafta Locarno Film
Festivali’nde gerçekleşen “Motör” (Remake Remix Rip-off)
adlı filminin Türkiye’deki ilk gösterimi Adana’da yapılacak.
‘Kopya Kültürü ve Popüler Türk Sineması’nı incelemek üzere Yeşilçam’ın
en üretken yıllarını ele alan bu hem eğlenceli hem de araştırmacı
belgesel, önümüzdeki aylarda çok konuşulacak!
Bu yıl Türkiye’den
çıkan en başarılı belgesellerden “Tepecik Hayal Okulu” ise
2009’da genç yaşta kaybettiğimiz Ahmet Uluçay’ın hastalıkla son günlerine
ve gerçekleşememiş hayallerine odaklanıyor. Güliz Sağlam’ın
etkileyici belgeseli geçtiğimiz aylarda Documentarist’te FIPRESCI Ödülü
kazanmıştı.
Bu yılki
Gerçeğin Çölü bölümünün bir başka odak noktasını Suriye ve
Filistin meselesi oluşturuyor. Filistin sinemasının köşe taşları arasında
yer alan Michel Khleifi’nin de ilk filmi 1980 tarihli “Bereketli
Hafıza” adlı belgesel özel bir gösterimle Türkiye’de ilk kez
seyirciyle buluşacak. Gazze’de kuşatma altındaki yaşamı kavuşamayan
aileler üzerinden ele alan “Gazze Arıyor” yönetmeni Nahed
Awwad’ın katılımıyla sunulacak.
Geçen sene
ülkesinden kaçarak Türkiye’ye geçen Suriyeli yazar Yassin Al Haj
Saleh’in bu zorlu yolculuğunu takip eden “Bizim Korkunç Ülkemiz”, FID
Marseille’de En İyi Belgesel ödülü kazanmıştı. Film yönetmenin ve
hayatının 16 yılını hapiste geçirmiş olan ana karakterinin katılımıyla
gösterilecek. Filistin ve Suriye’ye dair bu önemli belgeseller,
Filistinli ve Suriyelilerin ortak kimliği haline gelen ‘sürgünlük’
konusunun irdeleneceği bir yuvarlak masa toplantısıyla destekleniyor. “Çağımızın
Yerinden Edilmiş Halkları: Filistinliler ve Suriyeliler” başlıklı
panel iki ülkeden yönetmen ve aktivistlerin katılımıyla gerçekleştirilecek.
Adana’da
seyirciyle buluşacak diğer belgeseller arasında, arılarını İsviçre
dağlarında gezdiren bir arıcının sımsıcak öyküsünü anlatan “Arıcı”, Arjantin’den
Finlandiya’ya uzanan bir ‘tango’ hikâyesinin anlatıldığı “Yaz
Gecesi Tangosu”, Macaristan’da cinsel hayatlarını açık yüreklilikle
anlatan sevimli yaşlıların öyküsü “Aşk Irmağı”, İran’dan bir
grup kadın belgeselcinin kamerayı kendilerine çevirerek günümüz İran’ına
dair önemli resimler yakaladığı “Meslek: Belgeselci”, unutulmuşluğa
terk edilmiş yerli bir sanatçıyı takip ederek Meksika yerlilerinin doğayla
uyumlu yaşamına tanıklık eden “Dağın Yankısı” sayılabilir.
Adana Altın Koza
Film Festivali, bir kez daha seyircisini belgesellerle devr-i alem yapmaya
davet ediyor!
ALTIN KOZA 70 BİN
ÖĞRENCİYİ
SİNEMA
SALONLARINA TAŞIYOR..
OKULLARDA SİNEMADA
– SİNEMA OKULLARDA
Festivalin gelenekselleşen bölümlerinden “Okullar Sinemada, Sinema
Okullarda” kapsamında ilköğretim ve lise düzeyi öğrencileri, sinema
salonlarında kendileri için özel seçilmiş filmleri izleme fırsatı
bulacak.
Ayrıca; Salonu
olan okullarda ise projeksiyon cihazı kurularak sinema salonlarına
gelemeyen öğrencilere sinemanın büyüsü yaşatılacak..
ENGELLİ FİLM GÖSTERİMLERİ
ENGELSİZ SİNEMA
“ENGELSİZ FESTİVAL”
ünvanı alan Altın Koza, “ENGELSİZ SİNEMA” bölümü ile bu yıl
yine engelli vatandaşlarımız için özel program hazırladı.
Özel teknik
donanımlarla hazırlanmış olan Engelsiz Sinema bölümünde; biri
animasyon olmak üzere 4 adet film engelli vatandaşlarla buluşacak..
TÜRK
SİNEMASI 100.YIL SERGİSİ
Türk Sineması’nın
100. Yıl kutlamaları, 21. Altın Koza Film Festivali’ne damga vuracak.
Festival kapsamında, ülkemiz sinemasının 1914’den 2014’e kadar olan
yolculuğu ile Adana’nın Türk Sineması’ndaki yerini anlatan özel bir
sergi, sanatseverlerle buluşacak. Sergi, 15 Eylül Pazartesi gününden
itibaren 75. Yıl Sanat Galerisi’nde görülebilecek.
FESTİVAL AÇILIŞ
TÖRENİ
TÜRK SİNEMASI’NIN 100. YILI KONSEPTİYLE HAZIRLANDI..
Festivalin 16 Eylül
Salı gecesi yapılacak Açılış Töreni, Türk Sineması’nın 100. Yılı
kutlamaları çerçevesinde pek çok sinema emekçisinin katılacağı özel
bir konseptte hazırlandı.
Gecede Türk
Sineması’nın unutulmazları özel hazırlanan VTR ile sunulurken,
Gecede, ayrıca
Banu, Belkıs Özener, Ersan Erdura, Funda, Güzin-Baha, İskender Doğan,
Neşe Karaböcek, Selçuk Ural, Semiha Yankı, Seyyal Taner, Tülay Özer
sahne alarak, Türk filmlerinin unutulmaz şarkılarını seslendirecek.
Yine, Cahit
Berkay, film müziklerinden oluşan kısa bir konser verecek.
Merkez Park
Amfi Tiyatro’da gerçekleşecek tören, saat 20.30’da başlayacak.
SİNEMAMIZIN 100.
YILINDA YILMAZ GÜNEY
Türk Sineması’nın 100. Yıl kutlamaları kapsamında yapılacak söyleşide,
ülkemizin ve Adana’nın önemli değerlerinden Yılmaz Güney’in Türk
Sineması’ndaki yeri ve önemi konuşulacak.
19 Eylül Cuma günü,
saat 15.00’da başlayacak söyleşi, Büyükşehir Belediyesi Tiyatro
Salonu’nda gerçekleştirilecek.
Yine Büyükşehir
Belediyesi Tiyatro Salonu’nun fuayesinde ise, Yılmaz Güney’in fotoğraflarından
ve film afişlerinden oluşan bir sergi sanatseverlerle buluşacak.
ORHAN KEMAL 100
YAŞINDA SERGİSİ VE BELGESEL GÖSTERİMİ
21. Altın Koza
Film Festivali, doğumunun yüzüncü yılında, eserleri Türk sinemasında
pek çok filme ilham vermiş ünlü edebiyatçı ve senarist Orhan Kemal’i
anıyor.
Festivalin gösterim
bölümünde, “Orhan Kemal 100 Yaşında” başlığı altında,
sanatçının senaryosuna imza attığı ya da kendi eserlerinden uyarlanan
filmler, seyirciyle buluşacak. Bunun yanı sıra, 17 Eylül Çarşamba
günü, saat 18.00’da, festival konuklarının ve Orhan Kemal’in oğlu Işık
Öğütçü’nün katılımıyla Abidin Dino Sanat Parkı’nda, “Orhan
Kemal 100 Yaşında Sergisi’nin açılışı yapılacak. Sergide, sanatçının
senaryosunu yazdığı filmlerin afişleri ve set fotoğrafları yer alacak.
Aynı gün saat
20.30’da, Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda, Mehmet Güleryüz’ün
yönettiği “Sessizlerin Sesi: Orhan Kemal” adlı belgesel gösterilecek.
SİNEMA VE EDEBİYAT
Türk Sineması’nın
yüzyıllık öyküsünde sinema ve edebiyat ilişkisi yazar Yekta Kopan
moderatörlüğünde, Altın Koza ’da tartışılacak.
Oturumların konuşmacılarından
biri, polisiye edebiyatımıza farklı bir soluk getiren yazar Ahmet Ümit
olacak. Kendi eserleri de sinemaya uyarlanan Ümit, “Türk Sineması'nın
Polisiye Edebiyatla İlişkisi” başlıklı konuşmasında geçmişten günümüze
sinemamızın polisiye edebiyatla buluşmalarını derinlemesine analiz
edecek.
Oturumların bir
diğer katılımcısı yazar ve senarist Osman Şahin ise “Türk Sineması
Edebiyatımızdan Nasıl Beslendi?” başlıklı oturumda, sinemamızın
edebiyattan nasıl esinlendiğine ilişkin düşüncelerini dinleyicilerle
paylaşacak.
“Yeni Türk
Sineması ile Yeni Türk Edebiyatının İlişkisi” konusunda konuşacak
yazar Hakan Günday, sinema-edebiyat yakınlaşmasını günümüz edebiyatı
ve sineması özelinde tartışacak.
Adanalı
gazeteci, yazar ve yapımcı Nebil Özgentürk ise “Adana'nın Türk
Sinemasındaki Yeri” başlıklı oturumda, Çukurova’yı yazarları ve
eserlerinin sinemaya sağladığı katkıya ilişkin görüşlerini paylaşacak.
18 Eylül
Perşembe günü saat 11.00-16.00 arası, Büyükşehir Belediyesi
Tiyatro Salonu’nda gerçekleşecek etkinlikler kapsamında yazarlar
kitaplarını da imzalayacaklar.
Özel Gösterim:
Kış Uykusu
2014
Cannes Film Festivali'nde Altın
Palmiye ödülü kazanan Nuri Bilge Ceylan’ın Kış
Uykusu filmi, festival kapsamında özel bir gösterimle bir kez daha
seyirciyle buluşacak. 17 Eylül Çarşamba günü gerçekleşecek gösterimde
film ekibinden isimler de katılacak.
ADANA FİLM
PAZARI
Adana Büyükşehir Belediyesi Altın Koza Film Festivali kapsamında ilki
geçen yıl açılan Adana Pazarı projesi, Türkiye sinemasının yeni ürünlerini
dünya piyasasına tanıtıyor.
Adana Büyükşehir
Belediyesi 21.Uluslararası Altın Koza Film Festivali kapsamında, SE-YAP işbirliğiyle
ikincisi gerçekleştirilecek Adana Pazarı / Bazaar Adana, Türkiye’den
her yapım aşamasındaki projenin uluslararası satış acentelerinin
temsilcilerine tanıtımını amaçlıyor. Adana Pazarı, 15 – 21 Eylül
2014 tarihleri arasında yapılacak festivale paralel olarak düzenlenecek
ve sadece davetli uluslararası satış acentesi temsilcileri, festival
programcıları ve müzelerin film küratörlerine açık olacak.
Koordinatörlüğünü
sinema yazarı ve festival danışmanlarından Alin Taşçıyan’ın yaptığı
pazarla ilgili bir açıklama yapan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin
Sözlü, Adana Pazarı’nın uzun metrajlı kurmaca filmlerle sınırlı
kalmayacağını; pazara kısa film, belgesel, deneysel ve canlandırma
dallarında, yapım ve yapım sonrası aşamalardaki her projenin katılabileceğini
belirtti. Katılımcılar projelerinin tamamını, diledikleri uzunlukta bir
bölümünü ya da fragmanını sunmayı tercih edebilecek.
Başvurular bazaar.goldenboll@gmail.com adresine
yapılabilecek.
ALTIN
KISA FİLM ATÖLYESİFestival kapsamında bir de kısa film atölyesi gerçekleştirilecek.
Koordinatörlüğünü senarist ve yönetmen Işıl Özgetürk’ün üstleneceği
atölye, Selçuk Üniversitesi’nin desteği ile gerçekleştiriliyor.
Atölye Katılımcıları
ise şu isimlerden oluşuyor:
Işıl Özgentürk
(Senarist/Yönetmen),
Film Fonlama ve Kısa
film – Doç.Dr. Murat Soydan
Oyunculuk: Ali Düşenkalkar
/ Oyuncu seçimi: Arzu Gamze
Kurgu: Bora Gökşingöl
Görüntü Yönetimi:
Gökhan Tiryaki
SEVGİ
KORTEJİ
Festivalin geleneksel bölümlerinde Sevgi Korteji, 18 Eylül Perşembe günü,
saat 18.30’da yapılacak.
Etkinlik kapsamında
festival nedeniyle Adana’da bulunan sanatçılar, şehir merkezinde ki tur
ise halk ile buluşacak.
Her yıl coşkuyla
kutlanan Sevgi Korteji bu yıl özel gösterilerle hazırlanıyor.
FESTİVAL KONSERLERİ
Festival kapsamında Adana ve çevre ilçelerde çeşitli konserler düzenlenecek.
Konser
programı şöyle:
15 Eylül 2014 Pazartesi / Volkan Konak Festival Özel Konseri
Saat: 20.30
Sunucu: Ece Vahapoğlu
Yer: İstasyon Meydanı
17 Eylül
2014 Çarşamba / Soner Sarıkabadayı
Yer: Kozan
18 Eylül 2014 Perşembe / Saat: 20.30
Halk Konseri ve
Havai Fişek Gösterileri
Çukurova
Devlet Senfoni Orkestrası ve Haluk Levent“Çukurova Türküleri ve Film Müzikleri”
Şef: Emin Güven Yaşlıçam
Sunucu: Vatan Şaşmaz
Yer: Mimar Sinan Amfi Tiyatro
17 Eylül 2014
Perşembe / Kozan İlçesi/ Konser: Soner Sarıkabadayı
17 Eylül 2014
Perşembe / Adana Seyhan İlçesi/ Konser: Yusuf Güney
18 Eylül 2014
Perşembe / Sarıçam İlçesi/ Konser: Atilla Taş
19 Eylül
2014 Cuma / Çukurova İlçesi / Konser: Mehmet Erdem
21 Eylül 2014 Pazar / Ceyhan İlçesi / Konser: Burcu Güneş
yilmazparlar@yahoo.com